21 Ağustos 2014 Perşembe

Köyde Okunası Bir Kitap: Sevgili Arsız Ölüm

Latife Tekin

Bir kitap dedim ama aslında köyde okunası çok kitap var fakat öyle bir tanesi var ki; Latife Tekin'in gençliğinin baharında, henüz yirmili yaşlarının başında yazmış olduğu ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm. Her nerede olursanız olun Sevgili Arsız Ölüm'ü okuyun ama köydeyseniz mutlaka okuyun. Hele ki büyülü gerçekçilik seven bir okursanız okumadığınız günlere yanmadan başlayın.

Sadece köye özgü sosyal yapı ve inanışlarla değil unuttuğum bir çok anneanne cümlesiyle de karşılaştım Sevgili Arsız Ölüm'ü okurken. Bu karşılaşmalar; kaybettiğim, hatta zaman içerisinde kaybetmiş olduğumu dahi unuttuğum bir şeyleri ansızın bulmuşum hissine kapılmama neden oldu. Eskilerin anlattığı; cinli perili gerçek dışı olaylar, hikayeler en gerçek haliyle hayatın içinde kitapta yer bulmuş, soyut anlamlı deyimler ete kemiğe bürünmüş.

Kitapta anlatılan hikaye köyde başlayıp şehirde bitiyor yani aslında bir köyden kente göç hikayesi. Her göç hikayesinde olduğu gibi sancılı süreçlerin, drama varan sıkıntıların yaşandığı bir hikaye fakat yazarın ironik ve zengin anlatımı, renkli ve detaylı gözlemleri, anlatılan olayların çoğunlukla sürüncemede kalmak yerine birden değişiveriyor olması insanı hüzünlenmekten alıkoyuyor.

Köyün, insanı çepeçevre saran sosyal yapısı ve aşıladığı bizlik duygusundan uzakta, şehir hayatının verdiği yalnızlık ve ortada kalmışlık hissiyle beliren aidiyet ihtiyacının, bir topluluğa ait olma isteğinin sebep olduğu arayışlar, çelişkiler daha iyi nasıl anlatılabilir, okuyucuya daha canlı nasıl aktarılabilirdi bilmiyorum. Köyde yaşanan hayatın, adetlerin şehirde karşılık bulmaması ve onca anlam yüklenmiş adetin eksik kalışıyla eksilen sevinçler yazarın tarafsız anlatımıyla iç burkucu olmaktan çıkıp olağan hale gelmiş adeta.

Kitapta içime sinmeyen ve olmasaydı daha iyi olurdu dediğim yegane kısım; ailenin köyden çıkıp şehre varmasıyla birlikte küçük kızları Dirmit'in bir tabelada 'Kanserden korkma, geç kalmaktan kork' cümlesini okumasıydı. Olanla olmayanın, hayalle gerçeğin birbiriyle harmanlandığı konuşma diliyle ortaya dökülen sürükleyici anlatımın içinde bu kısım beni gördüğüm rüyadan uyandırdı adeta. Belki yazarın niyeti de buydu yazarken. Kitap tam da orada ortadan ikiye bölünmüş gibi oldu benim için; köyde yaşanan masalsı hayatla şehirde yaşanan masalsı hayatı birbirinden ayıran buz gibi bir gerçek.
 

2 yorum:

  1. O kadar güzel anlatmışsınız ki okunacaklar listeme girdi:))) Dilerim çok fazla hüzün yoktur. Bu sıralar hüznü pek kaldıracak gibi değilim de:)))

    YanıtlaSil
  2. Çok sevindim ilginizi çekmesine, hiç tereddütsüz okuyun derim. Hüznün insanın karşısına nerede çıkacağı bilinmez ama yazar Ölüm kelimesinin başına bile Sevgili Arsız'ı eklemiş :)

    YanıtlaSil